Kısa bir aradan sonra serinin 3. filmiyle buluştuk. Öncelikle şunu belirteyim, filme giderken bu filmin serinin son filmi olacağına emindim ve sinemadan sonra kontrol ettiğimde sonraki filmlerin geleceği bilgisine rastladım. Kendi zihnimde, o yönde okuduğum hiçbir bilgi de yokken, neden 3 film olmalı yargısını oluşturduğumu bilmiyorum. Bu iyi mi olacak yoksa kötü mü bilemiyoruz tabii, hem Keanu Reeves yaşlanıyor ve filmden de göreceğimiz üzere çekimlerin epey zorlu geçtiğini söyleyebiliriz. Yine de sinemada başka bir John Wick filmi daha izlemeyi tabii ki de isterim!
Almanca bir sözcük olan parabellum vikipedi’ye göre Latincesi Si vis pacem, para bellum olup Barış arıyorsan, savaşa hazırlıklı ol anla.mına gelen bir deyişten türetilmiş. Görüleceği üzere isim tercihi son derece hoş.
Parabellum filminin kendimce değerlendirmesine gelecek olursam, ben filmi beğenmedim. Halbuki baya da büyük bir heyecan ve iyi olacağına dair önyargıyla gitmiştim filme. Film muhteşem bir yarım saatle açılıp, aksiyon filmi olmanın koşullarını daha baştan tam anla.mıyla yerine getiriyor. Fakat sonrasında başarılı bir film olma yolunda zayıf adımlarla ilerleyerek en güçlü yanı olan aksiyon sahnelerine de gölge düşürüyor.
Spoiler’sız bir şekilde filmi neden beğenmediğimi bir analoji yoluyla ifade edecek olursam. Bir et yemeğinin harika olabilmesi için malzemelerinin kaliteli olmasının yanında pişirilme ve sunumunun da aynı ölçüde harika olması gerekir, aksi halde etiniz ne kadar kaliteli olursa olsun sonuç başarılı olmayacaktır. Kurduğum analojide malzemeler harika potansiyel içeren John Wick karakteri ve şimdiye kadar çoğunlukla Continental otellerinin çevresinde işlediğini gördüğümüz düzene, organizasyona eş düşüyor. Maalesef bu harika malzemeler iyi bir şekilde değerlendirilip başarılı bir yemek/film haline getirilememiş. Genel anlamda hissettiğim şu oldu, harika bir John Wick malzememiz/karakterimiz var ve onu sahneye koyup aksiyon sahneleri çektiğimiz zaman tamamdır!
Buradan sonra spoiler'lı inceleme:
Filmin iyi yönlerini yazmayacağım. Çünkü önceki filmlere göre çok da ayırt edici bir unsur yok. Fakat önceki filmlerden gelen güvenle bu filmde bütçenin biraz daha fazla olduğunu hissediyorsunuz. Gayet hoş mekanları içeren sahneler göze çarpıyor. IMDB’de filmlerin tahmini bütçeleri baştan sona doğru 20-40-55 milyon dolar gözüküyor.
- Birinci filmde düzenin ve kuralların olduğu hep ima ediliyordu fakat asıl mesele John Wick karakteri ve aksiyondu.
- İkinci filmde düzen ve kuralların ne kadar önemli olduğu asıl vurgu olmakla birlikte biraz organizasyonu da tanıtmaya başladılar. Filmin sonuysa çok önemliydi çünkü güçlü bir anlatımla düzen ve kuralların John Wick’ten bile çok daha büyük olduğu seyirciye başarılı bir şekilde aktarıldı. Sonraki filme çok iyi bir zemin sağlayarak sona erdi film.
- Üçüncü filmin asıl konusu önceki filmden aldığı sağlam zeminle birlikte her zamanki gibi John Wick karakterini işlemekle beraber düzeni ve kuralları oluşturup işleten organizasyonun anlatılmasının olacağı barizdi. Ben bu sebeple filmi iki kriter üzerinden değerlendireceğim; John Wick karakterinin tutarlı şekilde işlenmeye devam edilmesi ve organizasyonun da tutarlı şekilde inşa edilip bizlere anlatılabilmesi.
Film maalesef bu iki kriteri de başarılı şekilde sağlaya.mıyor.
John Wick karakterinin işlenmesindeki tutarsızlıklar:
-
Hayatta kalabilmek için ne yapabileceğini son ana kadar seyirciye göstermeyen ve hatta pek bir ihtimal olmadığını da sıklıkla vurgulayan gerilim içerisindeki dakikalar sonrasında John çok zor olsa da The Elder’a/Büyüğümüz olarak tanıtılan, konseyin bile üzerindeki kişiyle konuşma fırsatı yakalar. John’a yaşamak için neden bunca zor şey yaptığını sorduğunda sevdiği kadınla olan anılarını hatırlamak için cevabını alan The Elder, John’a konseye ihanet etmiş olan Winston’ı öldürdüğü ve deva.mında yaşa.mı boyunca konseye bağlı kalarak yani ilk filmde görmüş olduğumuz şekilde çıkış yapmadan yaşadığı takdirde affedileceğini söylüyor. İşte tam bu noktada bana göre John Wick karakterinin tutarsızlığı başlıyor. Zira Winston, John’un da bildiği gibi kendisine şans yaratabilmek için men edilmeyi sadece 1 saat geç başlattığı için konsey onu cezalandırıyor ve bu cezaya uymak istemediği için John Wick’i onu öldürmek için göndermek istiyorlar. Burada şunları düşünmemiz gerekiyor, konseye 40 yıl hizmet ettiğini söyleyen Winston men edilmeyi 1 saat geç başlattığında başına neler gelebileceğini az çok bilmesine rağmen sırf John için bunu yapıyor ve John tüm bunları bildiği halde The Elder’ın teklifini kabul edip kendisini kurtarmak için konseye karşı açık vermiş olan Winston’ı öldürmeye gidiyor. Bu John Wick karakterine hiç uymayacak bir eylem zira geçmişini çok bilmesek de sadece kendini düşünen, zora girdiğinde dostlarını satabilen bir karakter olmadığını düşünüyordum ben. Wick eğer zora girdiğinde dostlarını satabilecek bir karakter olsaydı ilk filmde Willem Dafoe’nin canlandırdığı Marcus karakteri kendi hayatı pahasına John Wick’i korumayı neden seçsin ki? John Wick sadece bencil, başkaları tarafından sevilmeyen, hiçbir şekilde ilkesel duruşu olmayan çok iyi bir katilden ibaret olsaydı eğer Marcus karakteri hayatı pahasına onu korumayı seçmezdi. Ki bu filmde her ne kadar kan mührü karşılığında olsa da zamanında Sofia karakterine de çok zor şartlarda yardım ettiğini görüyoruz.
-
John Wick’in kabul edilemez ■■■■■laştırılması: Benim tutarsız olduğunu düşündüğüm Winston’ı öldürme kararını alan John Wick doğrudan New York Continental’a gelerek Winston’ın karşısına çıkar. Winston ise sanki kafası sadece insan öldürmeye çalışan bir karaktermişçesine Wick karakterini basit akıl yürütmelerle kendisini öldürmek yerine konseye karşı savaşmaya ikna eder. Yahu Winston diyene kadar hayatı boyunca katil olarak yaşamanın Helen’le birlikteliğine, anılarına ters olduğunu akıl edemiyor mu bu karakter? Hem çöllere kadar gidip ölmemek için kendisine iyilik yapmış olan Winston’ı bile öldürmeye karar verdirten konseyin gücüne karşı Continental’da savaşmanın işe yarayacağını nasıl düşünebiliyor bu John Wick? Bu filmin ciddi anlamda tıkandığı bir nokta, çünkü bir noktaya kadar John Wick karakterini ne kadar zor olursa olsun ve ucunda ölüm olsa bile işler kendi istediği gibi sonuçlanana kadar mücadele eder diye tanıyorken, The Elder’a diz çöküp gayet pis bir işi kabul ettiğinde yaşamak için gerekirse bunu dahi yapabileceğini gördük ve bu karakterin sonrasında Winston’ı öldürmek yerine çok çok daha zor bir olay olan Winston’la birlikte konseye karşı savaşma kararı alması her ne kadar serinin bir noktasına kadar izlediğimiz John Wick karakterine uysa da, yaşamak için The Elder’a diz çöken karaktere hiçbir şekilde uymuyor. Daha kısa bir süre önce The Elder’a parmağını keserek bağlılık yemini etmiş John Wick’in, Winston tarafından tam aksi yönde ikna edilebiliyor oluşu John Wick karakterinin ilkeleri ve sağlam bir muhakeme gücü olmayan ama çok yetenekli bir suikastçıya dönüşmesine yol açıyor ve şunu ifade edeyim, bu karakter maalesef hiç de merak uyandırıcı değil!
İlk iki filmde az az tanıtılan organizasyonun işlenmesindeki tutarsızlıklar:
Aslında her şey çok iyi başladı. Hakem karakterinin fazlasıyla yanlış yansıtılmasıyla birlikte konseyin gücünü gerçekten de hissettirebildiler. Hakem karakterinin sürekli eline güç/yetki geçmiş ergen gibi “ben hakemim he, ona göre bak, çok güçlüyüm bak” tonlamasında gezmesi rahatsız ediciydi. Ben dış görüntüsünden ve tavırlarından çok çok güçlü olduğu göze sokulmayan ama ortama girişi hissedilen ve hakemlik bahsi açıldığında otoritesi kendiliğinden yerini bulan bir karakteri daha başarılı bulurdum büyük ihtimalle. Tabii bu bir tercih, herhangi bir tutarsızlık içermiyor. Tutarsızlıklara gelirsek:
-
The Elder’ın gizem katalım diye saçma sapan bir şekilde güya nerede olduğu belirsiz çölde yaşıyor olması. Orada güvenliği ve yönetimi nasıl sağladığının hiçbir şekilde gösterilmemesi. (açılacak)
-
Filmin başından beri kendilerine karşı işlenebilecek en ufak hatayı bile affetmeyeceklerini New York Continental yöneticisini x kişisini 1 saat geç men etmesi, Bowery King’i 7 kurşunlu silah vermesi üzerine cezalandırarak ve azlederek gösteren ve konsey filmin sonunda 2 kişi 1 mekanı bir süre savunabildi diye barış görüşmesi talep ederek otoritesini ayaklar altına alıyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? (açılacak)