Akıl ve Ahlak ile İlgili Güzel Bir Alıntı

“Yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kurallar”, “doğru ve yanlış bir hareket tarzını seçmeye sevk eden sebepler” olarak tanımlanabilecek ahlakın temel prensiplerinin kaynağı Kant’a göre akıldır. Aslında akıl ve ahlak ilişkisinin kökleri insanın kendisi ve evrenin varlığının anlamını zihinsel bir çaba ile kavrayabileceğine inanan Sokrates ve en yüce hakikatın ancak müzakere ile ortaya çıkabileceğini savunan Platon’a kadar uzanır. Kant’ı takiben bilişsel gelişimsel paradigmayı oluşturan Jean Piaget (1896-1980) ve Lawrence Kohlberg (1927-1987) ahlaki tutarlılığın ancak ahlaksal düşüncenin davranışa yansıması halinde mümkün olabileceğini vurgular. Gelişim psikoloji açısından akıl yürütme kapasitesi bireylerin duygu, düşünce, yargı, tutum ve davranışlar gibi tüm etkinliklerini yönlendiren ölçüt olarak kabul edilmesine karşın günümüzde genel olarak davranışa yön veren faktörler arasında ahlaki akıl yürütme yerine duygu temelli yaklaşımların önemli payı olduğu görülmektedir. Halbuki sorumluluk bilinci olan terbiyeli bir kimseden yaptığı maksatlı davranışı dikkatli incelemeden geçirmesi, öncesi ve sonrasını derinliğine düşünmesi beklenir. Bu açıdan akıl ve irade sahibi her insan kasıtlı yaptığı eylemlerden ve taşımış olduğu niyetlerden ahlaki olarak sorumludur. İnsanların günlük yaşamlarında yapageldikleri davranışlara yön veren ahlaki ilkeler doğuştan gelen özellikler dahil olmak üzere çevre, toplum, zaman, mekân ve tecrübe gibi değişkenlerin etkisinde kalabilir. Burada iyiyi ve kötüyü birbirinden ayıran akıl sahipleri hür iradeleriyle karar verip yaptıkları her türlü eylemden sorumludur.

İnsan sadece etrafında olup bitenler hakkında teoriler kuran zekâya değil bunun yanında doğru bilgilere dayanarak nasıl davranması gerektiği konusunda kendisine yol gösteren işlevsel bir akla sahip olduğunda gerçeğe ulaşabilir. Sağlıklı zihnin en önemli özelliği ötekinden şüphe ettiğinde bu doğrultuda hemen hareket etmeden önce emin olmak için değerlendirme yapabilmesi, yanılma ihtimaline karşı geri adım atma olasılığına da tahammül edebilmesidir. Akıl bu süreçte elindeki verilerin doğru işlenmesi ve değerlendirilmesi için bilgi birikimine, tecrübeye ve sağlam temeli olan değer yargılarına gereksinim duyar. Aklı işlev göremez duruma sokmamak, önyargılardan ve şartlanmışlıklardan arındırmak, aşırılıklardan kurtarmak ve onu gerçek amacına uygun kullanabilmek için yaşantıya dayalı bir terbiye sistemine ihtiyaç vardır.

Kaynak:

  • Özdemir, Osman. “Psikiyatrik Açıdan Akıl ve Aklın Terbiyesi.” Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 9.1 (2017): 115-121.
4 Beğeni

Güzel bir alıntı, paylaşım için teşekkürler. Üzerinde konuşmaya değer bir konu.

sadece akıl ile ahlak nedir bulunabilse tüm toplumlarda aynı değerler ahlaki kabul edilirdi
dünyaya bakıldığında ,kimileri için bazı konular ahlak olarak kabul edildiğini ama başka bir toplumda ahlakla ilgisi olmadığını görebiliriz

misal bazı toplumlarda herkesin içinde kadın erkek dudaktan öpüşmek ahlaksızlık olarak kabul edilirken ,başka bir toplulukta çok normal karşılanıyor
bunun gibi tonla örnek bulunabilir

görüldüğü gibi her toplumun kabul ettiği yada etmediği ahlaki değerler olduğuna göre ,aklın tek başına bir etken olmadığı anlaşılıyor

1 Beğeni

Bu alıntıdaki görüş bana John Locke’un ‘‘tabula rasa’’ (boş levha) fikrini anımsattı. O da her şeyin sadece akılla bulunabileceğini, insanın doğuştan veya bir başka deyişle fıtri olarak bir birikime sahip olmadığını söylüyor. Boş bir levha olarak doğuyorsak ahlak da yoktur ve sonradan akılla öğreniliyor demektir.

Bu da bildiğiniz gibi tartışmaya gayet açık ve aşağıda paylaştığım bebekler üzerinde yapılmış bir deneyde bunun tam tersine dair emareler görülüyor. Bebeklerin doğuştan iyi - kötü, doğru - yanlış ayrımını yapabilen temel bir ahlaka sahip olabileceğini gösteriyor. Videoyu izlemenizi öneririm:

iyi-kötü ,doğru-yanlış kavramları ile ahlak anlayışları farklıdır
ayrıca bir bebeğin iyi-kötü ,doğru-yanlış gibi durumları anlayıp ona göre tepki verdiğine de inanmıyorum ,sadece bazı konularda algıları oluyor

misal sert bir sesle bağırdığınızda bunu kötü olarak algılıyor ama bu algı zaten anne karnında edinilmiş bir durumdur
lakin bu davranışı dahi kötü algıladığı için mi ,yoksa insanın genlerinde olan korku nedeniyle midir ,bunu bilmek mümkün mü ?

ahlak denilen olguda aynı konu bazıları için ahlaki (yani doğru) ,bazıları için ahlakla ilgisi olmadığını savunup (yani kendince yine doğru) olarak çokça görülür

misal birisi için nikahsız yaşamak ahlaksızlık ,bir başkası için ahlaklı kabul edildiği görülür
birisi için sperm bankasından döllenip çocuk yapmak çok normal görülürken ,başka birileri tarafından çok ahlaki olarak görülmeyebilir

özetle ahlaki değerler kişiden kişiye değiştiği gibi ,daha ziyade doğduğu ,yaşadığı çevrenin bu değerleri kabul veya ret etme düşüncesini oluşturur

tabi zamanla bu düşüncelerinde bazı değişiklikler olabilir ama ilk kabullenme dönemi aile ve çevrenin kabul ettiği değerleri kendisinin kabullenmesidir

yani büyüklerin bile bu konuda sadece aklını kullanarak bir sonuca ulaşamadığı ahlak konusunu ,bebeklerin algılayıp anlayabilmesi bence imkansızdır :)