Satranç - Stefan Zweig

Arka kapak yazısı:

Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar.

Satranç, Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.

Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da yaşamaktaydı. Satranç’ta da, olay yeri olarak New York’dan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.


Kitabın yazarı Stefan Zweig


Çok kısa bir şekilde kendi değerlendirmem:

Dünya çapındaki durumunu bilmiyorum ama Stefan Zweig’ın kısa bir sürede Türkiye’de ulaştığı popülerlik az çok kitap okuyan herkesin görmesini ve duymasını sağlamıştır. Çok fazla roman okumayan, okusam da genelde fantastik romanları tercih eden biri olarak uzun zamandır bu kısa ama çok övülen romanlardan birkaçını okumak istiyordum, sonuç itibariyle uzun bir bekleyişten sonra ilk Stefan Zweig romanımı Satranç kitabıyla okumuş bulunmaktayım. Etkileyici bir yazar, katmanlı bir anlatımı var ve yazdıklarının belli psikolojik-felsefi arka planı olup bazı yerlerde bunların somutlaşmış bir sahnesi olması zevk veriyor. Tek sıkıntım bazı yerlerde birçok filmde de gördüğümüz “acayip bir fikrim var” sahneleri/parçaları vardı, hikayenin doğallığında gelişen ve bir yerde zorunlu olan bir anlatı veya irdeleme değil de aslında olay örgüsünde pek de olmayıp yazarın kendi zihninden gelen bir fikrin olay örgüsüne sokulup işlenmesi hiçbir eserde hoşuma gitmiyor. Mesela Ursula bu konuda çok üst düzey olsa gerek, Yerdeniz’i okurken “şimdi size bu hikaye üzerinden entelektüel aforizmalar ve tartışmalar yapmaya çalışacağım bakın” diye uyarı yapılsa sırıtmayacak kadar olay örgüsünün dışında kalan bölümlerin olduğunu düşünmüştüm.

1 Beğeni